Zihinsel alışkanlıklarımız bizi güçlükten uzak durmaya, düşünmemeye, uzaklaşmaya yönlendiriyor olabilir. Kendimizi ya da çevremizi suçlamaya yöneltebilir. Sürekli geçmiş ve gelecekte gezintiye çıkıyor olabiliriz. Aslında bütün bu alışkanlıkların iyi gelmediğini, aksine işleri daha da kötüye götürdüğünü fark etmiş olabiliriz. Peki, farklı bir alternatif mümkün mü?
Düşüncelerimiz, duygularımız ve bedensel duyumlarımızla iş birliği yapmak. Zorlayıcı durumlara huzursuzlukla değil, ilgiyle ve merakla yaklaşmak. Düşüncenin, sadece bir düşünce olduğunu kabul etmek. Şimdiki anda kalabilmek, kalamadığımız durumları da fark etmek ve kabul etmek. Salgın sürecinde korku ve kaygı duygularıyla sıklıkla karşılaşmış olabiliriz, oldukça doğal bir durum. Kaygıdan kaçtıkça bizimle geldiğini görürüz. Bir bakmayı deneyelim, kaygı nasıl bir deneyim sunuyor bize? Bedenimizde yarattıklarına bir bakalım, izleyelim. Belki bir sıkışma, ürperme ya da farklı bir şey fark edebiliriz. Dikkatimizi kaçırmak yerine, yönelterek; gözlemleyelim. Olduğu kadarıyla. Süreci ve kendimizi, yargılamadan olduğu gibi kabul ederek…
Kendimize sormaktan çekinmeyelim: “Neye ihtiyacım var, neler bana iyi geliyor, neler zorluyor?” Hikayemizin bize ait olduğunu unutmadan…
Dünyada yaşanan bu zor günlerde, acı evrensel. Acının ortaklığını hissederek, şefkat duymak ve iyi dileklerimizi tüm insanlık adına dilemek mümkün ve emin olun iyileştirici bir güç.
Dayanışma ile birlikte iyileşeceğimiz, sağlıklı günler dilerim.
Uzm. Psk. Özge Özsaka Güvenç