- Damla Eker
Hayatta en çok sevdiklerimizin kaybı üzer bizi ve hayattan koparır. Benim anım, benim için yeni bir başlangıçtı. Anıl'ın dokunuşu beni yeniden hayatla barıştırdı.
Çok sevdiğim arkadaşım Özlem'in ölüm haberini alınca ayaklarım vakfa götürdü beni. Normal uğruyormuşum gibi yaptım, lavaboya gittim, yüzüme su çarptım ama hala kendimde değildim. Cenazesi var, demişti Elif, yarın gelebilecek misin? Lavabodan çıkıp bilet ayırttırdım akşam için. Bahçeye çıktım, "Nefes alamamak böyle bir şey" dedim sonra içimden. Etkinlik odalarından sesler geliyordu, bir süre o sesleri dinledim. Kapattım gözlerimi, sonra bir el dokundu omzuma. Başımı kaldıramadım önce, sonra seslendi bana, "Damla Abla, yağmur yağacak." demesiyle başımı kaldırdım. Anıl ile göz göze geldik. "Islanırsan hasta olursun." dedi. Elimden tuttu, içeriye götürdü. Anıl bana kütüphaneden aldığı yeni kitabını okudu, ben de o evine gidene kadar orada onunla kaldım. Giderken bana sarıldı, "Haftaya gene gel, ben sana hep kitap okurum." dedi. O zaman anlamamıştım ama eğer Anıl o gün benim elimden tutmasaydı ben o gün, o, gittikten sonra ağlayamayacaktım ve bana sarılmasaydı ertesi gün Özlem'i uğurlarken dik duramayacak, çok sevdiğim dostuma son görevimi yapamayacaktım.
Biz çocuklara bir şeyler öğrettiğimizi sanırken aslında onlar bize bazı şeyleri öğretiyorlar ve bizi bir yerden hayata bağlamayı başarıyorlar. Anıl o zaman 8 yaşındaydı, şimdi 13-14 yaşlarında. Biz çocukların hayatlarına dokunuyoruz sanıyoruz ama onlar bize her defasında hayatı öğretiyorlar. Yeniden yaşama sarılmak için her defasında saflıklarıyla bizi sarıyorlar. Sanırım fark yaratan biz gönüllüler değiliz, bizi koşulsuz seven çocuklar. "İyi ki gönüllüyüm" demek için çok fazla sebebim var.